24 Nisan 2011 Pazar

La Sen Kimsin / Johnny Depp

Bu kez rutinden sıkılanlar için geliyor : La sen kimsin. Artık filmleri analiz edip, onları didik didik incelemenin yanında biraz da oyuncuları çekiştirelim dedik. Bir nevi dedikodu bölümü desekte inanmayın. Bu bölümde biyografiler yer alıcak desem de yalan. Amacım « gönüllerinizde taht kurmuş », monarşi tutkunu oyuncuları oynadıkları filmler aracılığıyla sizlere anlatmak. Her zaman olduğu gibi bencilce davranıp en sevdiğim aktörlerden biriyle başlayacağım. Karşınızda Johnny Depp…

İroninin böylesi / King’s Speach


     Hayatta hepimizin isteyipte başaramadığımız şeyler olmuştur. Çalışmışızdır, çabalamışızdır ama olmamıştır. Bu tür durumlar, özellikle, askerlikle alakalı filmlerde sıklıkla boy gösterir. Askerlik ve vatan sevgisiyle dolu cesur bir erkek çok şişman olduğu için askere alınmamaktadır. Savaşlarda düşmanla çarpışmak, ölümcül görevler için Allah’ın unuttuğu yerlere gitmek o fazla kiloları vermekten çok daha kolaydır. Ya da, en azından, bu şişman cesur kahramanımız için durum böyledir. İşte bu askerle güneşin batmadığı imparatorluğun müstakbel kralı aynı problemden müzdariptir. Çok daha büyük işlerin altından kalkmadan önce önlerindeki en büyük engeli yani kendilerini aşmaları gerekmektedir. Bir « kendini yenme » hikayesi olan, taze Oscar’lı King Speach bu haftaki konuğumuz.





11 Şubat 2011 Cuma

Amatör konulu dört film

Hemen heyecanlanmayın ! Bilgi Üniversitesi’nde çekilen porno filmin, yoğun istek üzerine, hazırlanan devam filmlerinden bahsetmeyeceğim. Bugünkü konumuz, Blair Witch Project’le başlayan amatör kamerayla çekilmiş gerilim filmlerinden örnekler : Aylarca « acaba bu gerçek mi ? » sorusunu sorduran The Blair Witch Project, doğa üstü olayları yatak odamıza getiren Paranormal Activity, JJ Abrams’ın etkisini iyiden iyiye hissetiğimiz Cloverfield ve İspanyol geriliminin en iyi örneklerinden biri olan Rec terapi koltuğumuzun bugünki konukları.


31 Ocak 2011 Pazartesi

Oyun Oynayalım mı? / The Game

     Mesela kardeşinizden gelen bir hediye ne kadar tehlikeli olabilir. « Bir oyun oynadım, çok beğendim, bu yüzden doğum günün için  bu oyunu sana hediye etmek istiyorum » diyen kardeşinizden ne kadar şüphelenirsiniz. Ya da bir başka deyişle, büyük bir şirketin düzenlediği bir oyun ne kadar kötü olabilir ki ? David Fincher bu soruyu kendi üslübuyla cevap veriyor.

25 Kasım 2010 Perşembe

Şeytan minaresi kimdeyse o konuşur / Sineklerin Tanrısı

Sineklerin Tanrısı filmide (1990 versiyonu), kabaca, Robinson Crusoe’ya benzemektedir. Filmimiz bir grup askeri okul öğrencisini taşıyan uçağın düşmesi sonucu, kurtulan öğrenciler ve tek bir pilotun hayatta kalma mücadelesini işlemektedir. İki eserin konuları birbirine bu kadar benzerken, konu ilerledikçe hikayenin çok farklı yönlere ilerlemesinin nedenide adada yaşayan insan sayısıdır. Robinson Crusoe yalnızlığı anlatırken, Sineklerin Tanrısı toplum olabilme çabasından bahsetmektedir.
 

9 Kasım 2010 Salı

So where are you? / Memento

Ortaokula başladığımız da yıllardır bildiğimiz bir sürü dersin şekil değiştirdiğini görürüz. Bildiğimiz dersler, ödevler eskisi gibi değildir artık. Fen bilgisi artık fizik ve biyoloji adı altında ,bünyenin zor kabul ettiği, fitillere dönüşmüştür. Matematik deseniz, artık Ali’nin Veli’nin parasyıyla uğraşmak yerine denklemlerle kafayı bozmuştur. Türkçe dersindeyse, sazı ele alma zamanı gelmiştir. Önümüze kompozisyon diye « egzersiz » sunarlar. Kuralları son derece basit olan kompozisyon, üç bölümden oluşur : Ne olup biticeği konusunda bizi hazırlayan giriş bölümü, anlatımak istenilenin anlatıldığı gelişme bölümü ve herşeyin sonuca bağlandığı sonuç bölümü. Eğer iyi bir not almak istiyorsanız, yaratıcılığınızı konuşturmadan önce, kurallara uymayı öğrenmelisiniz. Her bir paragraf kurala uymalıdır. Peki herşeyi tepe taklak edersek, bütün kuralları birbirine geçirirsek ne olur ?

4 Kasım 2010 Perşembe

Yıkılan bir Duvar'dan fazlası / Good Bye Lenin

Yaşı uygun olanlar bundan 15 sene öncesini hatırlamaya çalışsın. Yıl 1995. Özel kanallar kurulalı 5 sene olmuştu. PC’ler daha yaygın değildi. İnternet çok kısıtlı bir kitle tarafından kullanılıyordu. Cep telefonu deseniz, ona sahip olmak büyük bir ayrıcalıktı. Bunun yanında alım gücü azdı. Enflasyon yüzde yüzden fazlaydı. Büyük alışveriş merkezleri bir elin parmağını geçmezdi. Birde günümüzü düşünün. Herkes uygun fiyata bilgisayar ve internet sahibi. Cep telefonu deseniz, doğmamış çocuklarda bile var. Onlarca alışveriş merkezi  2010 yılının göze çarpan özelliklerinden. Türkiye’nin tasvir ettiğim ilk resimden ikinci resime geçmesi için on seneden fazlası gerekti. Doğu Almanya içinse bu geçiş bir günden az sürdü. Duvarın yıkılması bizim için televizyonda bir günde çabucak olup bitmiş bir olayken, baş rol oyuncuları için nasıldı ? Cevabını bir anne-oğul ilişkisinden Lenin’i uğurlarken öğreniyoruz.