31 Ocak 2011 Pazartesi

Oyun Oynayalım mı? / The Game

     Mesela kardeşinizden gelen bir hediye ne kadar tehlikeli olabilir. « Bir oyun oynadım, çok beğendim, bu yüzden doğum günün için  bu oyunu sana hediye etmek istiyorum » diyen kardeşinizden ne kadar şüphelenirsiniz. Ya da bir başka deyişle, büyük bir şirketin düzenlediği bir oyun ne kadar kötü olabilir ki ? David Fincher bu soruyu kendi üslübuyla cevap veriyor.
 
     Gerilim/korku filmi çekmek çok zor olmasa gerek. İnsanların korkucağı, gerileceği konular bellidir çünkü. Elinde kolum kadar bıçaklı bir seri katil, evde yalnız başına olan küçük çocuğun odasına yavaş yavaş yürüdüğü, sadece katilin ayak seslerini duyduğunuz bir sahnede herkes gerim gerim gerilir. İnsanları germek kolaydır çünkü geren konular bellidir : ruh, şeytan, zombiler, katiller, şeytani çocuklar,… Bana göre zor olan orjinal ve kaliteli gerilim filmi çekmektedir. 

     Kült gerilim filmi çekme yolundaki en önemli adım,  korkulmayacak, olağan şeylerin sizi tedirgin etmesidir. Misery’deki yardım sever Annie Wilkes rolündeki Kathy Bates ya da büyük üstad Hitchcock’un the birds filminindeki kuşlar, gün içerisinde yüzlerce gördüğümüz, konuştuğumuz, dokunduğumuz insanları veya objeleri temsil etmektedir. Yolda yürürken beynimizi yemeğe çalışan bir zombiyle karşılaşma olasılığı, köşedeki tekel bayii’nin bir « psycho-killer » olma ihtimalinden daha düşüktür. Tehlike ne kadar yakınsa, korku o kadar derin oluyor. Bir şeye ne kadar çok güvenirsek, bize olan etkisi o kadar fazla oluyor.

     Mesela kardeşinizden gelen bir hediye ne kadar tehlikeli olabilir. « Bir oyun oynadım, çok beğendim, bu yüzden doğum günün için  bu oyunu sana hediye etmek istiyorum » diyen kardeşinizden ne kadar şüphelenirsiniz. Ya da bir başka deyişle, büyük bir şirketin düzenlediği bir oyun ne kadar kötü olabilir ki ? David Fincher bu soruyu kendi üslübuyla cevap veriyor.

     Film, tipik her amerikan filmi gibi, semboller üzerinden yürütülüyor. Güçlü, acımasız, başarılı, mutsuz, boşanmış, umursamaz iş adamı rolündeki Michael Douglas, herşeye gücü yeten, herşeyin en iyisini bilen birini temsil ediyor. Kardeşinin, Sean Penn, sunduğu oyunsa kontrolsüzlüğün temsilcisi. Filmin bilinçaltında yatan konu, kontrol delisi bir adamın, kaybettiklerini tekrar kazanabilmek için elinden geleni yapması üzerine kurulu aslında. 

     Zamanında Susam Sokağı’nda çocuklar oyunlar oynadı. Saçma sapan, salak salak oyunlar oynanırdı. Sonundaysa bir sonuca varılırdı. Bu oyun sayesinde, oyunun oyuncuları, bir ders çıkarırdı ve artık daha iyi bir insan haline gelirdi.  O salak oyunlarla « The Game » aslında aynı. Bu oyun sayesinde Nicholas Von Orton « daha iyi bir insan » haline gelmesi için uğraşılıyor. Oyunun sonunda, insanlara güvenebilen, sefilliği görmüş ve hatta mezara girmiş ; bu deneyimleri tatmış yeni bir insan görüyoruz.

     Tüm film boyunca gerilim dozunun bu kadar yüksek olmasının nedeni, seyircinin film boyunca yaptığı empatidir. Michael Douglas’ın yavaş yavaş oyuna girmesi, olayın herkesi ve herşeyi kontrol etmesi insanı şoke ediyor. Ne yaparsa yapsın işin içinden çıkamayacaksın duygusu seyirciye çok başarılı bir biçimde empoze ediliyor.

    Bu tür filmlerde « umutsuzluk » ya da « çıkış yok » hissiyatı yaratmak için gözlemlediğim yol, seyirciye, izlerken, yorum hakkı tanınmamasıdır. Seyirciye asla « ya şöyle yapılsaydı » demesine izin verilmez. Kahramanın izleyeceği yol bellidir. Diğer alternatif yollar, öyle ya da böyle, engellenmiştir. Bu yasaklar film sırasında senaryonun gidişatı kesinleştirirken izleyicide umutsuzluk duygusuyla empati yapması sağlanır.

    Bir de « büyük güç » var. Bütün bu oyunları gerçekleştiren o güç. Gerilim filmlerinin, chucky’le beraber, en sinir bozucu unsuru olan paylaçonun, Nicholas Von Orton’un evine konmasından başlayan ve her adımın birbirine zincirleme bağlı olduğu oyunları kuran güç. Demin saydığım umutsuzluk hissiyatını oluşturmadaki en büyük aktörlerden biride, aşık attığın kişinin bileğinin bükülemeyecek kadar güçlü olmasıdır. Ne yaparsan yap boş dediğin anda korku içine işlemiş demektir. Hele bir de olaylar David Fincher’ın yetenekli ellerinde çıkınca, oyunun çarkları her işlediğinde önünüzde duran o korkunç canavara hürmet mi edilicek yoksa korkulup kaçılacak mı bilemiyorsunuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder