24 Nisan 2011 Pazar

La Sen Kimsin / Johnny Depp

Bu kez rutinden sıkılanlar için geliyor : La sen kimsin. Artık filmleri analiz edip, onları didik didik incelemenin yanında biraz da oyuncuları çekiştirelim dedik. Bir nevi dedikodu bölümü desekte inanmayın. Bu bölümde biyografiler yer alıcak desem de yalan. Amacım « gönüllerinizde taht kurmuş », monarşi tutkunu oyuncuları oynadıkları filmler aracılığıyla sizlere anlatmak. Her zaman olduğu gibi bencilce davranıp en sevdiğim aktörlerden biriyle başlayacağım. Karşınızda Johnny Depp…


Son dönemin James Dean’i desek yalan olmaz heralde. Genç, yakışıklı, vurdumduymaz,… hem güzel kızları da götürüyor. Üstelik Fransa’da ayrık dişli Vanessa’yla yaşayarak aykırı olduğunu gizlemiyor da. Belki o buğulu sesin yanında bu farklı hareketlerinin de çekiciliğine katkısı vardır. Şu an ne kadar karizmatik ve çekici olduğu herkes tarafından bilinse de, hürriyet.com.tr tadında bir deyişle söylemem gerekirse, gençlik yıllarında şu anki halinden eser yoktu.


Yıl 1984. Bu yılın eminim bir çoğunuz için önemi büyüktür ama şu an o yılla ilgili asıl ilgimi çeken bir efsanenin doğuyor olması ki bu efsane Johnny Depp değil. 1984 X-Men’in Wolverine’nden çakma, rüyaları mesken edinmiş Fredy Kruger’ın ilk kez seyirciyle buluştuğu yıldır. Elm Sokağı Kabusları 80’lere damgasını vururken tahminen, filmin en büyük fanı bile, esas kızın sevgilisi rolündeki Johnny Depp’in başını alıp gideceğini tahmin etmemiştir.


Karizmatik sesli arkadaşımızın filmografisine baktığınızda korku/gerilim filmlerini sevdiğini farkediceksiniz. Başsız, atlı Sleepy Hallow, çakma Rosemary’s Baby tadındaki The Astrnaut’s Wife ve belkide bu listede pırıl pırıl parlayan Secret Window.  Yarattığı karakterler üzerinde ayrıntıyla duran Stephen King’in romanından uyarlanan filmde Depp, seyircinin yüzünü laikiyle güldürmeyi başarmıştı.


Ama kötü çocuk değildir Johnny. Hem nasıl olsun ? O, herşeyden önce, Tim Burton’ın « the choosen one »’ı. Charlie and the Chocolate Factory, Sweeney Todd, Edward Scissorhands, Ed Wood ve son olarak Alice in Wonderland. Sadece bu filmlere baktığınız da bile Johnny Depp’in kalitesi ortaya çıkar. Charlie and the Chocolate Factory ve Alice in Wonderland’deki rolleri ve doğal olarak filmlerin doğası birbirlerine ne kadar çok benziyorsa Sweeney Todd bir o kadar zıttır. Tim Burtton gibi gelgitlerle dolu bir yönetmenin böyle bir oyuncuyu seçmesine şaşmamalı. Mesela Tom Hanks’i ele alalım. Kaç tane başyapıtı var. Ama komedi ve dram dışında başka alanlara adım atmamıştır kariyeri boyunca. Sersem sepet ama iyi kalpli insan rolü üstüne cuk diye oturduğundan gerek çok kısıtlı tiplemeleri vardır. Johny Depp ise korku, gerilim, fantastik, komedi, bilim kurgu ya da drama türlerin hepsinde yer almıştır. Belki de bu çok çeşitlilikten dolayı bir sürü çok iyi filmi olsada « kült » filmi bulunmamaktadır.


3 kere Oscar’a aday olmasına rağmen bir kere bile o altından çıplak minyatür amcaya asla ulaşamamıştır. Kanımca heykelciğe en çok 2005 yılında yaklaşmıştır. Finding Neverland’deki performansıyla benim gibi en sert odunların bile gözlerini yaşla doldurtmayı bilmiştir. Ama academy sağolsun yiğidi öldürüp hakkını başkasını verme geleneğini sürdürmüştür.

Finding Neverland’in ya da diğer drama türündeki filmlerde oynadığı karakterlere baktığımızda hep bir yorgunluk görürüz. Bir umutsuzluk havası hakimdir. Ağırbaşlıdır ama bu ağırbaşlılık yılların verdiği acıdan ve çileden geldiği izlenimini yaratır. Belki de Finding Neverland filmini leziz yapanda budur: Johnny Depp o filmde acıdan bir mutluluk hali çıkarmıştır.  La Vita e Bella’daki Roberto Benigni’nin yaptığı gibi. 

Aslına bakarsanız bu depresif karizmatik hal, kariyerinin başlarına dayanıyor. Emir Kustrica’nın Amerika’ya ağır gelen Arizona Dream filmindeki Axel rolü gelgitler yaşayan, hayatının « dream »’ini arayan herhangi bir amerikalı karakterine, tabir-i caizse, cuk oturmuştu. Johnny Depp’in Goran Bregoviç’in bestesiyle olan şarkısını merak edenler « American Dreamers – Old Home Movie » şarkısını dinlesinler. 


Bir kereliğine de olsa The Brave filmiyle yönetmenliğe soyunmuşluğuda vardır hani. Marlon Brando’yla olan filmi, benim açımdan, başarısızlıktır. Değişik şeyleri denemeyi seven Johnny mafyaya karşı bir sempatisi olduğunu düşünüyorum. Donnie Brasco ve eski dönem mafyasını anlatan Public Ennemies tezimi doğrular nitelikte. Ama çok gariptir ki Johnny Depp’i herkesin bildiği bir yıldız haline getiren film Pirates of the Carabbean’dır. Her ne kadar bu filmin kült olduğunu düşünmesemde Jack Sparrow karakterini Johnny Depp’siz düşünmem imkansız.


Son yıllar da eski huyundan kurtulup, sadece seçtiği filmlerde oynayan Depp, bildiğini okumaya devam edicek gibi gözüküyor. Özellikle 2012’de gelicek Tim Burtton’ın korku filmi bile beni şimdiden meraklandırmayı başardı.


Koca Johnny Depp’i özetlemek gerekirse her telden çalan bir yetenek. Bu yüzden belki Oscar’ı yok. Bundan 30 sene sonra çok net hatırlayacağımız bir filmi de yok. Ama gerçek şu ki bir ikinci Johnny de yok !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder